Antakya’nın 2 Km . kuzeydoğusunda, Reyhanlı karayolu üzerinde, Habib-i Neccar Dağı’nın uzantısı olan Haç (Stauris) Dağının eteğindedir. 13 metre uzunluğunda, 9,5 metre genişliğinde ve 7 metre yüksekliğinde doğal bir mağaradır. Hz. İsa’nın ölümünden sonra havarilerinden St. Pierre Antakya’ya gelerek (M.S.1.y.y.ilk yarısında) burada telkinlere başlamıştır.İsa’ya inananlara “Hıristiyan” adı ilk kez burada verilmiştir. 1963 yılında Papa VI. Paul tarafından burası Hıristiyanların Hac yeri olarak kabul edilmiştir. Her yıl 29 Haziran’da St.Pierre günü (bayram) kutlamaları yapılmaktadır.
Haron, St. Pierre Kilisesinin 20 m. uzağındadır. Burada kayalara oyulmuş dev bir büst bulunmaktadır. Büst, başında örtü bulunan tamamlanmış kabartma bir insan portresidir. Bu kabartma Antiochus zamanında bir veba salgını sırasında yapılmıştır. Çok sayıda insanın ölümüne yol açan salgını önlemek için bir kahine danışılmış ve onun tavsiyesi üzerine dağa şehre yüksekten bakan bir mask oyularak üzerine ölümleri önleyecek sözler yazılmıştır. Günümüzde bu yazılar mevcuttur.
Mozaik koleksiyonu zenginliği yönünden dünyada ikinci, para koleksiyonu yönünden ise üçüncü sırada yer alır. Harbiye, Antakya, Aççana, Çevlik, ve İskenderun'da yapılan kazılarda bulunan çeşitli süs eşyaları, heykeller, mezarlar da sergilenen eserler arasındadır.
Antik Seleucia Kent ve limanını dağlardan inen sel sularından korumak amacıyla M.S. 69 tarihinde Vespasianus döneminde başlayan ve oğlu Titus (M.S.81) tarafından tamamlanan bir tünel ve kanaldan ibarettir. Kanal 1.330 metre uzunluğundadır. Tünelin kapalı kısmının uzunluğu 130 metre, yüksekliği 7 metre, genişliği 6 metredir. Kaya mezarları; Titus-Vespasianus tüneline yakın Roma Dönemine ait 13 kaya mezardan oluşmaktadır. Bunlardan “Beşikli Mağara” en geniş ve ünlüsüdür.
Samandağı Çevlik köyünde deniz kenarında 300 hektarlık alana yayılan “Seleukeia pieria” yada bir diğer söyleyişle “Pieria’daki Seleukeia” antik kentinin en önemli kalıntılarından biri olan Beşikli mağara tamamen kayaya oyulmuş mezar kompleksidir. 18. Ve 19. Yüzyıl seyyahlarınca seyahat kitaplarında krallar Mezarı olarak tanımlanmış W.Barlett tarafından gravülleri çizilmiştir.Mezar odasının bulunduğu alan eski çağlarda ölüler şehri olarak adlandırılan bir nekropol alanı olarak düzenlenmiştir.
Samandağ İlçesi yolu üzerinde Değirmenbaşı beldesinden ayrılan bir yolla gidilen Aknehir Beldesi sınırları içinde 479 metre yüksekliğinde bir tepe üzerinde kurulmuştur. M.S. 6 yüzyılda yapılan Manastırın sekizgen avlusunun ortasında doğal bir kayadan yapılmış sütun mevcuttur. St. Simeon buraya M.S. 541 yılında gelmiş ve 592 yılında ölmüş olup. St.Simeon’un ölünceye kadar bu sütün üzerinde yaşadığına inanılır.
Antakya’ya 10 Km. uzaklıktadır. Vadinin güneyinden çıkan kaynaklar şelaleler oluşturduktan sonra Asi Nehrine kavuşur. Harbiye olarak bilinen bölgenin antik dönemindeki isimleri Kastalia, Pallas ve Saramanna’dır. Helenistik ve Roma dönemlerinde çağlayanlarıyla tanınan ve dünyaca ünlü bir sayfiye yeri olarak kullanılan Defne, o dönemde zengin halk kesimi tarafından yapılan çok sayıda köşkleri, tapınakları ve eğlence yerleriyle ünlüydü. İmparator Gallus döneminde Harbiye eski ihtişamına kaybetmeye başlamış, Arap istilasından sonra da bir daha parlak dönemlerine dönememiştir. Günümüzde Harbiye her biri 300-500 kişilik Restaurantları ile bölgemizin en önemli eğlence ve gostronomi turizm merkezidir.
Antakya’nın 2 Km . kuzeydoğusunda, Reyhanlı karayolu üzerinde, Habib-i Neccar Dağı’nın uzantısı olan Haç (Stauris) Dağının eteğindedir. 13 metre uzunluğunda, 9,5 metre genişliğinde ve 7 metre yüksekliğinde doğal bir mağaradır. Hz. İsa’nın ölümünden sonra havarilerinden St. Pierre Antakya’ya gelerek (M.S.1.y.y.ilk yarısında) burada telkinlere başlamıştır.İsa’ya inananlara “Hıristiyan” adı ilk kez burada verilmiştir. 1963 yılında Papa VI. Paul tarafından burası Hıristiyanların Hac yeri olarak kabul edilmiştir. Her yıl 29 Haziran’da St.Pierre günü (bayram) kutlamaları yapılmaktadır.
Samandağ İlçesi, Kapısuyu Köyü sınırları içerisindedir. M.Ö.305 yılında Selevkoslar tarafından başkent yapılmak amacı ile kurulmuş, ancak dış saldırılara açık olması nedeni ile Antakya kurularak başkentlik oraya taşınmıştır. Seleukeia ise bir ticaret şehri olarak genişlemiştir. Şehir Roma çağında en parlak günlerini yaşamıştır. Şehirden günümüze Antik Liman kalıntısı, Titus-Vespasianus Tüneli, Dor mabedi ve Kaya mezarları kalmıştır
Anadolu’nun ilk camii olan Habib-i Neccar Antakya’da yapılmış ve Müslümanlık Anadolu’ya buradan yayılmaya başlamıştır. Habib-i Neccar Camii Hz. Ömer’in Komutanlarından Ebu Ubeyde Bin Cerrah Tarafından M.S 636 yılında inşa edilmiştir.Hz. İsa’nın Havarilerine ilk inanan Habib-i Neccar bir inanç abidesi ve Kuran-ı Kerimde Yasin suresinde övülen bir şehittir. Mezarı camide bulunmaktadır. Çok tanrılı dönemde Roma halkını Allah’a inanmaları için Antakya’ya iknaya Hz. İsa tarafından gönderilen elçiler Yuhanna, Pavlos ve Şemun Safa’nın da mezarları cami içinde yer aldığına inanılmakta ve kabirleri bulunmaktadır.
Antakya’da ve Samandağ ilçesinde pek çok yerde Hızır (a.s) adına yapılmış türbe ve ziyaretler vardır. Ancak bunların en ünlüsü Samandağ sahilinde, Hz. Hızır ile Hz. Musa’nın buluştuğu yer olarak kabul edilen kayanın üzerinde kurulan Hızır (a.s) ziyaretidir. Samandağ ilçesi Hıdırbey Köyünde koruma altına alınmış ulu bir çınar ağacı vardır. 800-1000 yaşlarında olduğu tahmin edilen, ancak halk arasında 2000-3000 yaşları arasında olduğuna inanılan bir ağaçtır. Gövdesinin çevresi 35 metredir. Bu ağacın Hz. Musa’nın asasının ab-ı hayat (ölümsüzlük suyu) sayesinde filizlenip kök salması sayesinde meydana geldiğine dair efsaneler anlatılmaktadır.
Antakya'nın Ata Köprüsü yakınında bulunan ve yapıldığı dönem itibariyle Antakya’nın en eski camisi olan Ulu Cami’nin Memlük dönemi eseri olduğu sanılmaktadır. Kitabelerden, ve minaresinin çeşitli dönemlerde tamir edildiği sanılmaktadır.
Antakya’da Hürriyet Caddesinde bulunan kilisenin yapımına 1860’lı yıllarda başlanmış,ancak 1872 depreminde büyük hasar görmüş,tekrar başlayan yapım çalışmaları 1900 yılında tamamlanmıştır.
1977’deKapusu rahiplerine verilen ev 1991’de geçirdiği restorasyonun üzerinden kilise olark işlev gören Katolik Kilisesi klasik bir Antakya mimarisi örneğidir.Kilisenin 71 yaşındaki Papazı Domenico Antakya’ya yı şöyle tanımlıyor;İlk havariler buraya geldiler ve burada yaşadılar.Hıristiyanlar için Kudüs'ten sonra ANTAKYA ve ardından Roma gelir
Kayıtlı hiçbir protestan olmamasına rağmen Güney Kore’den gelen Protestanların maddi kaynak ayırmasıyla açılan kilise Hatay valiliğine yaklaşık 50 mt mesafede bulunan eski bir Antakya evinin restore edilmesiyle kiliseye dönüştürülmüştür.Taş bina olan kilise Fransızlar döneminde elçilik ve Fransız Bankası olarak kullanılmıştır. 2000 yılında Güney Kore Kwong Lim Metodist Kilisesi tarafından Protestan Kilisesi olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Binanın 1700 yıllarında Havra olarak yapıldığı tahmin edilmektedir. Havrada bulunan mukaddes kitap Tevrat İbranice Ceylan Derisi üzerine yazılmış olup 500yıllık bir tarihi bulunmaktadır.
Hatay’ın en güneyinde, bir yüzü Suriye'ye bir yüzü Kıbrıs'a bakan yeşillikler içerisinde küçük bir köy Vakıflı. Onu Türkiye’deki binlerce köyden ayıran özellik ise Ermenistan sınırları dışında yer alıp da tüm nüfusu Ermenilerden oluşan, tek yerleşim birimi olması. Bu bakımdan kendisi küçük de olsa ünü sınırları aştı, sorunları Avrupa Birliği (AB) diplomatlarının bile gündemine girdi. Hatta geçtiğimiz günlerde AB Komisyonu Türkiye Büyükelçisi Kreschmer beraberinde iki AP parlamenteri ile köyü ziyaret etti. Tabii Amerikan CNN İnternational ve Alman Deutsche Welle gibi iki dünya devi medya kuruluşu da.
Selçuklu dönemi yapılarındandır.1122 yılından itibaren muhtelif tarihlerde İshak,Süleyman Eyyübi ve Cafer ağalar tarafından onarılmıştır.
Helenistik çağ kentlerinin tipik bir örneği olan Antakya’da sokaklar,birbirine dik olarak kesen ızgara planına bağlı olarak geliştirilmiştir.
Antakya’da yöresel ürün ve el sanatlarından baharata kadar hertürlü ihtiyaç maddesini bulunduran otantik çarşı.
Samandağ ilçesi Mağaracık köyü civarında bulunan eser 8 cm boyunda bronz bir heykeldir.Roma çağına ait olup 83,5 cm yüksekliğinde, Helenistik çağ heykeltıraşı Eutychides tarafından yapılmıştır.
Kırıkhan’ın kuzeyinde Alaybeyli Köyünün hemen önünde yer alan bir tepe ve Darbısak Kalesinin içinde yer alır. Bu kale, Antakya Haçlı Prensliğinin önemli kalelerinden biri idi. Belen geçidinin kuzey girişinin güvenliğini sağlayan kale, 1268 yılında Baybars tarafından alındıktan sonra önemini yitirmiştir.19. yüzyılın sonlarında buraya Karamürselzade Mustafa Şevki Paşa tarafından İslam evliyalarından Bayezid-i Bestami adına bir cami ve ziyaret yeri yaptırılmıştır. Kalenin bazı bölümleri kısmen ayaktadır.
Dörtyol İlçesi Payas beldesindedir. 1574 yılında Mimar Sinan tarafından yapılan Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi Osmanlı mimarisinin örneklerindendir. Külliye bünyesinde; 45 dükkanlı han, imaret, çifte hamam, cami ve medrese bulunmaktadır.
Aynı adla anılan köyün hemen üst tarafındadır.Köyün yolu Antakya-İskenderun yolunun 27.km.’ sinde ayrılır.Yolun batısında,dağların arasında sarp bir tepe üzerine yapılmıştır.Önceleri Belen geçidinin girişini,Antakya kurulduktan sonra sonra ise Seleukos başkentini koruma gayesine hizmet etmiştir. Haçlılar döneminde de,Antakya Prensliğinin kuzeyde en önemli savunma noktasıydı.
Reyhanlı-Halep asfaltı üzerinde (Tampon Bölgede)bulunmaktadır.Bu sarayın bölgeyi kontrol altında tutan bir merkez olduğu ve Bizans devrine ait olduğu sanılmaktadır.Saray girişine iki taraflı kesme iri blok taşlarda oluşan geçitten girilmektedir.Giriş kısmı yıkılmıştır.Orta kısmında yüksek kare planlı bir kule bulunmaktadır.
Altınözü’ne bağlı Koz Köyü’nün yakınındadır.Eski çağlarda kullanılan ve Altınözü tarafından gelip Harbiye’den geçerek Antakya’ya gelen Kuseyr yolu üzerindedir.Bu Kalenin Antakya’nın güney bölgesini emniyet altına almak amacıyla Antakya Prensliği döneminde yapıldığı sanılmaktadır.Antakya Latin Patriğinin de ikamet ettiği yer olan Kale 1268 yılında Baybars tarafından kuşatma sonucunda teslim alındı.
Derb yada Darb (El-Darb) Arapça geçit yol anlamındadır.Sak ise dağ eteği,vadiye bitişik kısım,yamaç anlamına gelmektedir. Darb-ı sak kalesi,M.Ö.333 yılında, Pers Kralı Darius’un Büyük İskender’e karşı İssos savaşından önce karargah kurduğu mekan olarak dikkat çeker.
Payas’ta Sokullu Külliyesi’nin batısındadır.Burada eskiden harap bir kale vardı.Sahile inşa edilen Payas limanı ile tersanenin güvenliği için 1567 yılında kale ve hendeği tamamen sökülerek yeniden yapıldı.
Antakya-Samandağ karayolu üzerinde,Antakya’ya 20 km uzaklıktadır.Tarih ve doğanın iç içe olduğu,zeytin ve çam ağaçlarıyla kaplı bir yayla köyüdür.
Antakya-Cilvegözü yolu üzerinde,Antakya’ya 40 km mesafededir.Şimdi piknik yeri olarak kullanılan antik dönem yerleşim yeridir.
Yayladağı İlçesinde bulunan Antik Cassius (Keldağı) dağında bulunmaktadır. Burası Hitit döneminde kutsal alan sayılmış, Romalılar zamanında da bu özelliğini korumuştur. Manastır ve kilise olmak üzere iki ayrı ana yapı dönemi geçirmiştir. V. yüzyılın sonunda onarılmış, daha sonra eklemeler yapılmıştır.
Pers Kralı Darius III ve Makedonya Kralı Büyük İskender’in M.Ö. 333 tarihinde savaştığı bu bölge Helenistik döneminde kurulmuş ve Roma döneminde varlığını sürdürmüştür. Şu an bölgede antik şehir kalıntıları ve su kemerleri bulunmaktadır.